İdare Hukuku, devlet ile kişi arasındaki ilişkiyi, kamu hizmetleri açısından düzenleyen ve yargılama ile yasama hizmetleri dışındaki alana uygulanan Hukuk kurallarını inceleyen kamu hukuku dalıdır.
İdare Hukuku bir ayrıcalık hukukudur. İdarelerin, özel kişilerin sahip olmadıkları hakları vardır. Örneğin kamulaştırma kanunlarına dayanarak idare bir özel mülkün kamulaştırılması kararı alabilir. Kamusal idare, özel kişilere, kamu yararı için konmuş olan kanunlara uymalarını emredebilir. İdare Hukuku kurallarının temel amacı kamu yararını sağlamaktır.
Anayasa, 125. maddesinde idarenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine açık olduğunu bildirmektedir. Bu denetim idare davalarıyla yapılır. Bu davaları düzenleyen kurallar Danıştay Kanunu ve Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunda ve idarî Yargılama Usulü Kanununda düzenlenmiştir.
İdarî yargıda üç türlü dava açılabilir (İYUK m. 2): İptal davası, tam yargı davası ve idarî sözleşmelerden doğan dava. İdarî davalar kişiler tarafından idare aleyhine ya da bir idare birimi tarafından diğer idare birimi aleyhine açılabilir. Kişilere karşı idarî dava açılamaz.
Hukuka aykırı bir idarî işlemin, idarî yargı yerlerince iptal edilmesini sağlayan dava iptal davasıdır.[1] Bir idarî makam tarafından hukuka aykırı bir idarî işlem yapılmışsa ya da kararı veren kamusal memur yahut idarî kurul buna yetkili değilse; yasal yöntemlere, biçimlere, konulara veya amaçlara aykırı davranılmışsa idare mahkemesine veya Danıştay’a idarî işlemin iptali davası açılabilir. Mahkeme iddiayı haklı görürse idarî işlemin iptaline karar verir. Burada dikkat edilecek hususlar şöyle sıralanabilir:
- İptali istenen kararın idarî bir karar olması ve bu kararın İdare Hukukukurallarına göre düzenlenmiş bir iş hakkında bir kamu idaresince verilmiş olması gerekliliğidir. Yasama veya yargı organları tarafından verilen kararlar iptal davasının konusu oluşturamaz. Örneğin, bakanlıklar tarafından yapılan genelgeler, yönetmelikler, belediye yönetimleri tarafından konulan yasaklar maddi bakımdan birer yasama karar ve işlemi niteliğinde olmakla birlikte, biçimsel bakımdan idarî niteliktedirler ve iptal davasının konusu olabilirler. Buna karşılık, Asliye Hukuk Mahkemesinin bir kimseyi vasi ataması maddi bakımdan bir idarî karardır; Fakat biçimsel bakımdan bir yargılama kararıdır. Aleyhine iptal davası açılamaz.
- İdarî kararın iptali için, icrai bir karar ya da işlem olması gerekir, icrai kararları yönetim mercileri verir. Bir bakanın, Başbakanın ve Cumhurbaşkanının müşterek olarak veya başbakanla bakanların tümünün imzaladığı ve cumhurbaşkanının onayladığı kararlar; illerde valilerin, ilçelerde kaymakamların, bucaklarda müdürlerin kararları icrai nitelikte ise, bunlar aleyhine iptal davası açılabilir ve iptal hükmü alınabilir. Fakat bu mercilerin bütün kararları da icrai nitelikte olmayabilir; bu hususlar İdare Hukukunun konusudur.
- İptal davası açılmasının diğer bir koşulu, idarî karar dolayısıyla iptali isteyen kimsenin kanunun deyimiyle “menfaatinin ihlali” gerekliliğidir.[2] “Menfaatin ihlali” kavramını geniş anlamda kabul etmek gerekir. Bir örnek verirsek: Bir belediye, otobüslerin taşıma ücretleri hakkında bir tarife yapıyor. Bu belediye sınırları içinde oturan bir tacir, yeni tarife ile menfaatinin ihlal edildiği gerekçesiyle Danıştay’da iptal davası açıyor ve Yüksek Mahkeme taciri haklı bularak tarifeyi iptal ediyor. Yine, bir idarî karar aleyhine yetki yönünden iptal davası açılabilir. Örneğin belediyeye ait bir işin il mercileri tarafından karara bağlanmasında olduğu gibi. İdarî kararda biçim eksikliği bulunduğu gerekçesi ile de iptal davası açılabilir; örneğin Cumhurbaşkanının imzaladığı bir kararda ilgili Bakanın imzasının bulunmaması gibi.
Tam Yargı Hükmü
Bu hüküm, hakları zedelenmiş kimse lehine verilir. Hak, ya idarî eylem ve işlemlerden dolayı; ya da kamu hizmetlerinin görülmesi için gerçekleştirilen idarî sözleşmelerden dolayı bir tarafın haksız tutumu yüzünden ihlal olunabilir. İptal hükmü ile tam yargı hükmü birbirinden farklı yaptırımlardır. Bunu bir örnekle açıklayalım; yetki veya şekil yönünden yasaya aykırı olan bir yönetmeliği, kendilerine fiilen uygulanmamış olsalar bile, menfaatlerinin ihlal edildiği gerekçesiyle ilgili kişiler iptal davası açıp iptal ettirebilirler. Fakat yönetmeliğin uygulanması sonunda bu kimseler bir de zarar görmüşler ise, hakları da zedelenmiş (kanunun deyimiyle “hakları muhtel”) olduğundan hem yönetmeliğin iptalini hem de uğradıkları zararın tazminini tam yargı davası biçiminde talep edebilirler. Burada iptal ve tam yargı hükmü yan yanadır.
İdarî Sözleşmelerden Doğan Davalar
Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idarî sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar idarî yargıda çözümlenir (İYUK m. 2/c). Bu dava, idare mahkemesinde veya vergi mahkemesinde açılmışsa, verilen karara bölge idare mahkemesinde itiraz olunabilir ve temyizi için Danıştay’a başvurulabilir (İYUK m. 45, 46).
Disiplin Cezaları
Disiplin cezası hukukunun, Ceza Hukukunun bir bölümünü ya da İdare Hukukun bir alt dalını oluşturup oluşturmadığı konusunda henüz tam bir anlayış birliği oluşmuş değildir. Bunun temelinde disiplin cezalarının idare makamları tarafından verilmesine karşılık disiplin cezasının özünde bir ceza uygulaması olması yatmaktadır. Burada bu tartışmalara girmeden en çok karşılaşılan disiplin cezası türleri konumundaki Devlet Memurları Kanunu açısından belirlenen disiplin cezalarına değineceğiz. Devlet Memurları Kanununda disiplin cezaları ağırlık derecelerine göre şu şekilde belirlenmiştir:
aa) Uyarma: Memura, görevinde daha dikkatli davranması gerektiğinin yazılı olarak bildirilmesidir.
bb) Kınama: Memura, görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazılı olarak bildirilmesidir.
cc) Aylıktan kesme: Memurun brüt aylığının otuzda biri ile sekizde biri arasında kesinti yapılmasıdır.
dd) Kademe ilerlemesinin durdurulması: Memurun bulunduğu kademede ilerlemesinin bir ile üç yıl durdurulmasıdır.
ee) Devlet memurluğundan çıkarma: Memurun bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarılmasıdır.